30 Mayıs 2009 Cumartesi

Son 2 hafta-2


Animal Rescue Kerala



Burası çok güzel. Yeşillikler içinde bir köy yolundan varılıyor. Kovalam'a tuktukla 10 dakka uzaklıkta. 100 kadar köpek, 2 at, 2 tavşan, 1 sincap, 30 kadar kedi koruma altında. Toprak yolun bir tarafında barınak, diğer tarafında kocaman 2 arazi var. Bir arazide Avis'in evi al tarafta da 1 mutfak, banyo ve iki odanın olduğu gönüllü evi var. Diğer arazide ise 2 odalı bir gönüllü evi var. Biz burada kalıyoruz, mutfağımız yok o yüzden yan evde yemek yapıyoruz. Banyomuz evimize bitişik ama dışarda. Bahçemizde 7 köpeğimiz var, yan evde ise 10 kadar köpek var. Gündüzleri 2 at yan arazinin bahçesinde geziyor, akşam uyumaya barınağa gidiyor.
Barınakta hem kocaman kafesler hem de kocaman bahçe var. Her köpek günün yarısını bahçede geçeriyor, ayrıca gönüllüler tarafından hergün yürüyüşe çıkarılıyor. Barınakta serbest dolaşan 20 köpek daha var. Bebek kedi ve köpekler için ayrı bir yer var. Kedicikler oyuncakların olduğu kocaman bir kafeste bakılıyor, büyüyünce dışarı serbestçe çıkabilecekleri büyük kedi bölümüne geçecekler. Sürekli çalışan bir veteriner var, hasta olan hayvanlara hergün tedavisini yapıyor, ayrıca sonra serbest bırakılacak yakalanarak getirilen hayvanların kısırlaştırmasını yapıyor. 4 tane sakat köpek var. Kimisi adi pislik iğrenç mına kodumun insanları tarafından sakat bırakılmış.
Animal Rescue Kerala, hasta ve sakat köpekleri alıyor, bakıyor, sevgi ve güzel bir hayat veriyor. Kimi sabah kapıya bırakılmış hayvanlar evlat ediiniliyor. Kimilerine yurt dışında ev bulunup gönderiliyor.
Sabah 8 gibi kalkıp hindistan cevizi ağaçları altında, köpeklerimzle kahvaltı edip, barınağa çalışmaya gidiyoruz. Önce 2li gruplar halinde köpekleri gezdiriyoruz. Sonra kene ayıklama işi başlıyor, birkaç köpeğinde kenelerin ayıklıyorum. Yavru köpeklerle oynayıp, kedileri seviyoruz. Günde minimum 5 saat hayvanlarla geçirdiğimiz güzel vakit karşılığında ayet güzel br yerde kalıyoruz. Basit hayat! 7 de hava karardıktan sonra yemek yaıp yiyoruz, sonrada kulübemize dönüp bir film seyredi, geceyarısı gibi uyuyoruz.
Burada çalışan herkes çok iyi, 1 veteriner, 1 hemşire, 4 tane de bakıcı var. Elanorla biz 3 gönüllü ve bir de Avis... 2 haftamızı burada geçiricez, o sırada yazamayabilirim, Avis'in evindeki internet bir çalışıyor bir çalışmıyor. Köpekler havlaşıyor, gidip bir seviym haylazları! :) mutluyum...

Son 2 hafta-1

Nişan ve Düğün




Son iki haftamız koşturmakla ve keyif yaparak geçti. Kovalam'dan ayrıldık ve 3 saatlik otobüs yolculuğuyla Roland'ın nişanının ve düğününün yakın bir köyde yapılacağı Kanyakumari'ye gittik.
Kanyakumari Hindistan'ın en en en güney ucu, bir burun, 3 denizin birleştiği yer. Solumuzda Bengal körfezi, karşımızda Hint okyanusu ve sağımızda Arap denizi. İç turizm açısından önemli, 3 denizin karıştığı noktada güneşin batışı da ve doğuşu da denizden, denizin içinde minik 2 adacıkta kimi tapınaklar var. Gayet kalabalık bir yer, o yüzden de pahalı. Yapacak çok şey yok. 16Sındaki nişandan sonra annem gelene kadar zamanımızı klimalı odada tv serederek geçirdik.
Nişan töreni çok enteresandı. Sabah 7 de uyanıp bir taksiyle Roland'ın köyünün yolunu tuttuk. Roland Pedro'nun Portekiz'den arkadaşı, katolik bir Hintli. Hint okyanusunun kıyısında bir köyde yaşıyor ailesi. Erkek tarafı sabah orda toplandık ve arabalara binip gelinin köyüne gittik. Gelinin evine gitmeden önce başka bir evde, nişan hazırlıkları yapıldı. Şık kıyafetler giyildi, geline ve ailesine sunulacak nişan tepsileri hazırlandı. Bir tepside meyveler, bir tepside çiçekler, birinde güzellik alzemeleri, diğerinde nişanlık sari... Sonra Roland odada bir yastığın üzerinde diz çöktü ve herkes onu tebrik edip, iyi dileklerini sundu. Daha sonra önde tepsileri taşıyan çocuklar, arkada aile ve arkadaşlar yürüyerek gelinin evine gittik. Roland en arkadan nişanı kutsayacak papazla arabada geldi. Eve varınca tek tek hediyeler sunuldu, sonra gelin gidip nişanlık sarisini giyip geri geldi, yüzükler takıldı, ilahiler okunurken papaz bizi kutsadı! Burada başlık parasını kız tarafı veriyor, Hristiyanlarda genelde durum bu sanırım. Yüzükler takıldıktan sonra hem gelin hanım hem de damat bey yine yastıkların üstüne diz çöktüler, biz de onları tebrik ettik. Daha sonra muz ağacı yaprakları üzerinde servis edilen nişan yemeğini ellerimizle afiyetle yedik!!!
19u sabahı Rezoş annem bizi ziyarete yanımıza geldi, onunla Kanyakumari de gezdik ve 20sinde düğüne gittik... Evlilik merasimleri renkli ve değişik. Sabahın 6sında yine Rolandların köyünde toplanıldı, arabalarla iki tarafın köyünün ortasında bir kasabaya gidildi. Önce düğün salonu diyebileceğim bir yerde, bando ve palyaçoyla karşılandık! İçerisi tiyatro salonu gibiydi, afili 2 koltuğun olduğu sahne ve sahneye dönük sandalyeler. Geline burda yine hediyeler verildi, gelinlik sarisini giydi gelinimiz, kahvaltı servisi yapıldı sonra da bandonun yürüme hızında arabalarla kiliseye gittik. Gelinle damatı kapıda papazlar karşıladı, dualar eşliğinde içeri aldı. Sonra ayin başladı ve bitmek bilmedi, tüm kilise ahalisi uzun uzun konuşma yaptı, tek kelimesini anlamadığımız bu konuşmalar sırasında, Pedro foto çekti, biz de annemle kaçıp kaçıp dışarıda sigara içtik. Hehehe
Kiliseden çıkıp önceki düğün salonuna döndük, gelinle damatı tebrik edip, öğlen yemeğimizi yedik.
O mekanda baya bir süre kaldıktan sonra, herkes dağıldı, biz Roland'ın köyüne döndük. Akşam düğüne katılamayanlar için evlerinde minik bir parti yapacaklardı ama biz çok yorgun olduğumuz ve partiye daha 4 saat olduğu için kalmayıp, güzel klimalı televizyonlı odamıza döndük.
Kanyakumari'den tekrar Kovalam' döndük... Rezoş sayesinde yine güzel, klimalı ve tvli bir otelde kaldık! 3 gün boyunca dalgalarla oynayıp, keyif yaptık. Kovalam'daki son günümüzde önümüzdeki 2 haftamızı değiştiricek Elanor'la tanıştık. Elanor 23 yaşında İngiliz. Şubat'dan beri gönüllü olarak kimi yerlerde çalışarak seyahat ediyor. Şu andada Avis adında bir ingiliz kadının kovalam'ın çok yakınında kurduğu hayvan barınağında gönüllü çalışıyor. Annem ertesi gece yanımızdan ayrılıyordu, ertesi gün hemen gidip hep beraber hayvan barınağına baktık. Harika bir yer, hem buraya gelen hayvanlar hem de gönüllü çalışanlar için! O gün annemin uçağının kalkacağı Trivandrum'a gittik, bir otelde kalıp, gece annemi yolcu ettik. Sabah ise uyanıp 2 hafta gönüllü çalışacağımız Animal Rescue Kerala'ya geldik...

14 Mayıs 2009 Perşembe

Kovalam Beach

Son birkaç gün

Pazartesi Kochi'de son günümüzdü. Gün boyunca pek bir şey yapmdık, akşamüstü alkol dükkanından kendimize akşam için bira aldık, dolaba koyup akşam yemeğine gittik. Son gecemizi balkonda sohbet edip bira içerek geçirdik.
Salı günü çok uzun bir güne uyandık. Çarçabuk kahvaltı edip çantaları sırtlandık. Önce tuktukla motor iskelesine gidip, tren istasyonunun olduğu Karnakulam'a geçtik. Yine br tuktuk, 2 saat önceden istasyona vardık. Treni beklerken fark ettik ki Kochi'de acaip kazıklanmışız. Mesela Hindistan telefon hattı için 232 rupinin 222 rupisi hava parasıymış. 10 rupiye hattı şıp diye alabilirmişiz, 1 paket marlboro 180 değil 80 rupiymiş. Bunun üzerine bardak kesmedi bir şişe soğuk su içip yolumuza devam ettik.
Tren yolculuğu gayet keyifliydi, klimalı kompartmandaydık. Yolda Hintli bir kızla arkadaş olduk, adı Tali, 25 yaşında 3 aylık hamile, kocasıyla Goa'da yaşıyorlarmış, ölüm döşeğindeki annesini ziyarete gidiyordu. Kendisi hristiyan kocası hinduymuş. Evlilikleri baya problemli olmuş, kocasının ailesi hala kendisini kabul etmiyormuş. Buralarda farklı kastların evliliği hoş karşılanmıyor hiç dedi. Ama yine de üstesinden gelmişler bir şekilde, yemeğe hangi masalanın konacağı konusunda tartışıyorlarmış bir, birbirlerinin ibadetlerine saygı gösterip eşlik ediyorlarmış. Bebekleri olunca iki dinin de gerektirdiği törenleri yapıp, bebekeri büyünce kendi dinini seçmesine karar vermişler. Goa'ya gittiğimizde bir kahve içmek için buluşucaz.
Tali trenden indikten sonra yanımıza çift olan turistler geldi, burda turist lafı çok önemli, bir gezginiz onlar turist... 2 haftalığına gelmişler, ve herşeyi iğrenç ve pis buluyorlar. İşin ilginç tarafı kendini İngiltere'den diye tanıtan kız kökleri açısından gayet Hintli. Trende tuvalete gitmeye karar veren sevgilisine, vaaaay çok cesursun filan diyor. Ulan kaltak maden beğenmiyorsun köklerini gelme buralara da benim sinirimi hoplatma. Neyse banane di mi...
Trivandruma 18:30'da vardık. Destinasyon Kovalam. Atladık bir halk otobüsüne, totomuzdan ter aka aka yarım saatte vardık Kovalam'a.
Birkaç hotelle pazarlık edip, gecesi 300 rupiye o an için gayet güzel bir yer bulduk. Burası zengin turistlerin mekanı, Kochi'den daha pahalı. Ama biz şu an düşük sezon olduğu için şanslıyız. Kovalam resortlarla dolu, 2 tane sahili var, deniz çok dalgalı ama çok güzel, baya bir sörfçü var erafta. İnsanlar çok arkadaşça değil, Kochi'de tanımadığımız 50 insana selam veriyorduk hergün, burda ise yanımıza gelen 50 satıcıya selam verip hayır bir şey istemiyoruz diyoruz. Kovalam'ın benim için en büyük özelliği 9 sene önce hosteslik yaparken geldiğim ve ilk Hindistan deneyimim olduğu için beni çok etkilemiş olan mekan olması. Buraya gelene kadar buranın orası olduğunu bilmiyordum. Görünce çok sevindim çünkü birgün buraya tekrar gelicem demiştim kendime.
Buradaki 2.günümüzde yine taşındık, aynı fiyata denize sıfır bir yerde kalıyoruz. Şimdiye kadar kaldığımız en temiz mekan, denizden sürekli rüzgar estiği işin öyle sıcak değil. Burda ilk kaldığımız yerde tv vardı, film kanalında ramboyu izledik hatta, bu mekanda ise televizyon yerine, deniz feneri ve muhteşem beyaz köpüklü dalgalar var!
Dün akşam odamızda çamaşır yıkayıp astık, daha önce yıkamaya vermiştik ve 200 rupi ödemiştik, artık yok öyle hovardalık... Gün aşırı çamaşır yıkamaya karar verdik... Böylelikle haftaya yanımıza gelecek olan annemle bir sürü kıyafet geri yollayıp çantamızı hafifletebiliriz.
Burada en çok hoşuma giden şey ki aynısı Kochi'de de vardı, gün batımına yakın birçok Hintli ailenin çoluk çocuk gelip sularla oynayarak gün batımını seyretmesi. Harika fotoğraflar var etrafta!
Yarın Kanyakumari'ye yola çıkıyoruz, burdan 100 km. uzaklıkta. Ayın 16sında Pedro'nun Lizbon'dan tanıdığı Hintli arkadaşının nişan partisine katılıcaz. 20sinde ise düğün var.

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Düğün

7.gün

Uyuşuk bir gün gecirdik dün. Kimi arkadaşlar ayrıldı, yenileriyle tanıştık biz de. Thilo, 30 yaşında rastalı bir Alman, gezgin değil, buraya Alman bir alenin 3 çocuğuna öğretmenlik yapmaya gelmiş. Bugün işinde ilk günü olacak. Hamil Hint asıllı İngiliz, gevezenin teki, başımızı şişirdi ama çok komikti bir yandan da. Hintçesi iyi değil, yazıp okuyamıyor. Turist tadında takılıyor, 3 aydır yollardaymış. Bir de portekizli Frederico ile tanıştık, Pedro aylardan sonra kendi dilinde muhabbet edebildi biraz. Acaba ben hiç bir türkle karşılaşacakmıyım merak ediyorum...

Akşam bu grupla yemek yedik sonra kahve filan, odalara gidelim derken bir klisenin yanından geçiyorduk. Kiliseden bangır bangır disko müzik eliyor, gidip bir bakalım dedik. Meğerse bir düğün varmış, gelinle damat bizi içeri davet etti, Hint şarapı ikram ettiler. Düğünün sonu gelmişti biz gittiğimizde, insanlar genelde bahçede oturuyordu, içerde (kilisenin içi değil, bahçesindeki bir yapının içi) 5 tane sarhoş erkek deli gibi dans ediyordu, ses sistemi, djler, ortam çok enteresandı. Biz de kırmadık onları biraz dans ettik, sonrada gelin ve damatla resim çektirip odamızın yolunu tuttuk.





9 Mayıs 2009 Cumartesi

Hindistan'da hayat guzel!

5. Gun

Hayat güzel... Dün uyanıp balkonumuzda kahvaltı ettik sonra etrafta dolandık, tembel bir gün geçirdik. Akşam yemeğinde Antonio, Peter ve Bjorn ile Dal Roti diye bir yerde yemek yedik, burada yediğimiz en güzel yemekti. 


Yemekten sonra şehir merkezinde br partiye gidecektik ama öğrendik ki pahalı bir yermiş, biz de gidik alkol dükkanından birkaç bira alıp balkonda içelim dedik. Dükkandan alınca bira 50 rupi yani 1 eurodan az, barda bunun 3 katı! Alkol dükkanı bir tane var zaten buralarda, hemen bir tuktuka atlayıp kapanmasına 1 dakika kala yetiştik. Biralarımızı alıp hostela gittik, dolaba yerleştirdik sonra akşam boyunca akşam yemeğindeki arkadaşlarla sohbet muhabbet...

 

Tom 39 yaşında satış sorumlusu bir İngiliz, baya bir zamandır geziyor, burdan Sri Lanka'ya geçecekmiş. Bjorn, 30 yaşında Alman bir doktor, Hindisan'ın kuzeyinde bir yerde gönüllü çalışmış birkaç ay kadar, son 2 aydırda geziyor, ay sonunda ülkesine yolcu. Antonio, Edinburg'da yaiayan bir İspanyol mimar. 5 hafta önce çıkmış seyahate amacı 5 ay gezmekmiş ama yolculuğa çıkmadan 2 hafta önce bir kızla tanışmış, aşık olmuş, 5 ay olacak seyahatini 5.hafta sonunda bitirip sevgilisinin yanına dönüyor.

 

Muhabbet grubumuz bu,  hepsi ayrı ayrı seyahat eden, yolda tanışan insanlar. Sohbetler çok keyfli. (Bundan sonra Turkce karakter yok, bilgisayar degistirdim) Herkesten yolculukla ilgili yeni birsey ogreniyorsun. Saat 1 gibi sohbet almis yurumus birden acaip bir yagmur bastirdi, ama oyle boyle degil... Hepimiz birden delirdik ve sokaga firladik, afedersin donumuza kadar islanmamiz sadece 2 dakika aldi, bu arada yakinlarda biryerlerde simsekler cakiyor, aman da ne guzel derken cok yakinimiza dusen bir yldirimla elektirikler gitti, biz de kosa kosa balkonumuza geri donduk... Sonra yagmurda fotografimiz yok diye hayiflandik, Peter su gecirmez kamerasini odasindan alip geldi, bir suru fotograf cektik.



Herkes uyumaya gittiginde Pedro ile elimizde fenerler kurbaga safarisine ciktik. Sokaklarin yanlarinda hep kanallar var, kurbagalar orda yasiyor sanirim, ama ilk defa gorduk kendilerini. Kurbagalar kafam kadar, ben boyle kurbaga gormedim hayatimda. Ve sokaklarda yukselen kurbaga senfonisini anlatacak sozcuk bulamiyorum, sabaha kadar susmak bilmedi adiler.


6.Gun



Bugun etarfta gezip durduk, yine bisiklet kiraladik ve jew town a gittik, nehir kiyisinda birseyler icip, dukkanlari gezdik. Portekize gondermek icin kucuk birseyler aldik. Sonra bizim kasabay donduk, kilise de ozel bir ayin vardi, onu izledik... Sonrada yemek, internet... Aksama yine balkonda bira sefasi var.



7 Mayıs 2009 Perşembe

Filler!

4.Gun

Dun aksam Peter ve Bijon onderliginde aksam 10'dan sonra acik olan mekanlari kesfettik... Birkac Hindistan birasi icip sarhos olduk. Gittigimiz bir yerde bira satisi yasak oldugundan, biramizi cay takimlarinda ictik. Bira burda cok pahali, pahali derken 2,5 euro (150 rupi) kadar ama bir sise biraya hostelin gecesiyle ayni parayi vermek insanin icine oturuyor.




Uyumamiz 4 bucugu buldu, ve 6 bucukta zar zor uyandik ve bizi almaya gelen taksiye atlayip fil egitim merkezinin yolunu tuttuk. Yol 1 bucuk saat kadar surdu.

Taksi dar bir toprak yolda durdu ve bize nehire dogru biraz yurumemizi soyledi.

Toprak yolun sonundaki manzara inanilmazdi. Nehirin sig sularinda yan yatmis 5 tane fil. 2si buyuk 3u bebe. Binicileri onlari yikiyor. Yikama seansi 2 saat kadar suruyor ve
her sabah yikaniyorlarmis. Hindistan cevizi kabuklarini firca olarak kullaniyor adamlar ve filleri dondure dondure yikayip temizliyorlar. 







Bu filler calisan hayvanlar,ormanda is yapiyorlar, yuk tasiyorlar. 


En bebek filin adi Ancana'ydi.Kendisi 3 bucuk aylik. Hemen arkadas olduk, hortumunu sevdim, konustum, o da hortumuyla elimi tuttu. 
Sonra kendisine muz ikram ettim, cok memnun kaldi, hortumuyla orami burami yoklayip bana tesekkur etti. Kendisinde fil hafizasi oldugunu ve beni hep hatirlayacagini soyledi.

Yikanma seansinin sonunda tum filler islerine geri donmek uzere yola cikti... Biz de onlarla gittik, Ancana'nin evini gormek istedim, sonucta iyi bir arkadasim.
Once yemek yediler. Agizlarina konan top top ozel bir fil yemegi. Ancanaya verdigim 2 muz onu kesmemis olacak ki baya bir yedi.
Sonrada calismaya gitti, biz oradan ayrilirken palmiye agaci yapraklari tasiyordu. Uzaktan el sallayip, opucuk gonderdim. Taksimize binip oradan ayrildik.

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Cochin-Vipin-Chenai Beach


3.Gun

Bugun turist gibi seyahat ettigimize kanaat getirdik. Ve gezgin olmaya karar verdik. Bundan sonra kahvaltimizi bakkaldan aldigimiz ekmek ve peynirle hazirliycaz. Hergun kahvaltiya para mi verilirmis? Gezginiz ayol biz!

Bugun cok guzel bir gun oldu... 11 gibi uyandik ve yola ciktik, hedefimiz buralarda denize girilebilecek tek dogru duzgun sahil olarak duydugumuz Chenai Beach! Bunun icin fort koci'den deniz motoruna bindik. 5 dakkalik bir yolculuk sonrasi ki bu 5 dakkada birkac tane yunus gorduk, Vipine vardik. Vipin'den etraftaki insanlarin yahu size bir tuktuk cevirelim turist kardeslerim israrlarina sirt cevirerek, her hint vatandasi gibi otobuse bindik. Burda toplu tasima araclarinde kadin ve erkek oturma yerleri farkli. Ama turist bir kadin olarak fahri erkek sayildigimdan, hic tinmadim, erkekler bolumune oturdum. Otobus yolculugu 10 rupi. yani 50 kurus gibi bisey, nerdeyse 1 saate yakin surdu, tuktuka binseydik rahat 200 rupi oderdik. Yolculuk cok keyifliydi, yol boyunca bir suru tapinak gorduk. Yolculugun en ilginc tarafi ise, otobusumuzun hic kaza yapmamasiydi, yolda kaza yapmis baska bir arabada gormedik. Muhtemelen otobus soforunun dongididongidi araliksiz kornaya basmasi ise yaradi.

Chenai Plajina vardik, denize giren kadin yok, gozum plaji taradi, uzakta bir bikini kipirtisi gordum, bizim sahildeki krolar gibi bikinili kiza yaklasip yakinina kamp kurduk. Ondan cesaret aldim, daldim denize bikinimle. Rahatsiz eden olmadi hic. Deniz suyu cok sicakti, kocaman dalgalarla oynadik, biraz guneslendik. Bikinili kizin dahil oldugu grupla arkadas olduk. Hepsi tek basina seyahat eden bir grup. Ingiliz, Alman, Ispanyol karisik. Donuste ayni otobusle donduk Fort Kochi'ye.

Cok sapsaliz, biz hostela gecesine 400 veriyoruz diye sevinirken, bu arkadaslarin 150 rupiye kaldigini ogrendik. Hooop tasiniverdik onlarin hostelinin yanindaki bir hostela. Artik mutfagimiz da var, aksamlari da arada yapariz para harcamayiz, fena mi!

Aksam yemeginde de grupla birlikteydik, su anda bir internet kafenin, klavyesindeki harflerin pislikten gorunmedigi bilgisayarindan sizlere ulasiyorum... hehehe
Simdi gidip bir hindistan birasi icip, yeni odamiza gidicez. Yarin 7'de fil egitim merkezine yola cikiyoruz.

Bugun foto ekleyemedim, yarin hem bugunun hem yarinin fotolarini ekleyecegim.

Hadi namaste sisters and brothers...

5 Mayıs 2009 Salı

Cochin - Jew Town



2.Gün
Bugün planımız erkenden kalkmaktı ama muvaffak olamadık. Öğlen gibi kalktık, küçük bir yerde kavaltımızı ettik. Bugün hava o kadar nemli değildi, sıcak dayanılmaz değildi. Önce küçük bir ofisten Trivandrum'a tren biletimizi aldık. Ayın 12sinde yolcuyuz, tren yolculuğumuz 4 saat sürecek.
Biletimizi aldıktan sonra, bisiklet kiraladık ve Jew Town'a doğru yola çıktık. Mesafe uzak değil, 3 km kadar. Turistik olmayan mekanlardan geçmiyorsun giderken, gerçek hayatı görüyorsun, renkler çok güzel, insan, tuktuk, motosiklet, bisiklet ve araba trafiğinde ilerlemeye çalışıyorsun. Kaos ortamı ama çok eğlenceli.

Jew Town'da Hindistan'ın en eski sinagogunu gezdik, ahım şahım bir şey değildi. Jew Town aynı zamanda antikacı dükkanlarıyla meşhur. Pedroyla kafayı yedik, dükkanlardaki herşey o kadar güzel ve değişikti ki! Sadece 2 cm büyüklüğünde metal bir fil aldık, bize şans getirsin diye.

Sonra Fort Cochi'ye donduk, gunes batmisti, sahilde oturup bi sigara ictik, hosteldayiz simdi.

Dus alip, yemek yiycez...

Bakalim yarin neler olacak...

Hindistan-Cochin 1



1.gün
Seyahatimiz 3 Mayıs itibariyle başlamış bulunmakta!!!
İlk durağımız Hindistan'ın güneybatısındaki Kochi, Cochin ya da Koçi.
Uçaktan Hindistan saatiyle 3 buçukda indik. Pedro daha önceden kalacağımız hosteldaki kişiyle konuşup havaalnından alınmamızı ayarlamıştı. Havaalnından nemli havaya çıktığımızda inanılmaz bir kalabalıkla karşılaştık. İlk el sallayanı bizim şöför sandım, sonra bir baktım 10 tane adam daha bize el sallıyor, neyse sonunda elindeki defter kağıdına Pedro'nun ismini yazmış bizi beklemekte olan şöförümüz Anıl'ı bulduk. Anıl Hindistan'da baya yaygın bir isim.
Koçi, Kerala eyaletinde güzel bir şehir, biz Fort Koçi'de kalıyoruz. Havaalanından arabayla 1 saatlik mesafe, bu bir saatlik yolculuk sadece bizim parayla 20 liraya patadı. Gece tarifesiyle Taksim'den Ortaköye gitmek gibi bişey yani.
Hindistan trafiği sabahın 4'ünde bile deli gibiydi. Trafik burda soldan ama bizim Anıl hem soldan hem sağdan, hem ortadan... ordan burdan tuktuklar fırlıyor.
Buraya gelmeden Pedro fil göreceği için çok heyecanlıydı, bende dalga geçiyordum, oraya gider gitmez fillerle karşılaşacağımızı sanmıyorsun di mi diye, çünkü kendsi 8 yıl önce ilk defa İsanbul'a geldiğinde deve göremediği için çok şaşırmırtı. Sen misin dalga geçen, gecenin karanlığında arabada ilerliyoruz, Anıl birden durdu, Pedro bana sağa bak dedi, kafayı bir çevirdim kocamaaaan bir fil, üstünde binicisi bişeyler taşıyor, şahane bir görüntüydü. Dakka bir fil bir.
Hostela (hostel değil aslında home stay deniyor, burda evini pansiyon haline getirmiş çok kişi var burda, ama ev içinde değil, baya baya odada kalıyosun) geldiğimizde baya bir hayal kırıklığı yaşadım, hava deli nemli, odamız içerlek ve klima yok. Tepede bir vantilatör o sıcak ve nemli havayı döndüre döndüre sana tekrar veriyor. Saat olmuş 5 buçuk, hem heyecan hem sıcak, uyku uyumaya imkan yok. Bizde dedik bari kaldıralım kıçımızı, günün ilk saatleri nasılmış ona bakalım.

Sokağa bir çıktık, tatlı bir sıcak, sokaklar kalabalık olmaya başlamış bile, sari altında spor ayakkabıları Hintliler sabah yürüyüşünde. Biz de yürüdük, sahile vardık, sahilde balıkçılar, iskelelerin üstüne kurdukları fotoğrafını gördüğünüz ağlarla balık yakalıyorlar. Hemen gittik yanlarına, sohbet filan, fotoğraf çekin dediler, pek de bir tatlılar, sonra bir baktık yok sezon kötü, balık yok, turistler geliyor, fotoğraf çekiyor bize bağış yapıyor diyolar, çaktık durumu, yakaladıkları en büyük balık biz olduk sabah sabah. Olsun bu da tecrübe!




Döndük yine hostela, hostelın sahibinin annesi kahvaltı hazırlıyor, oturduk masaya, acı bir kahvaltı ettik, odamıza gittik, yorgunluk, sıcak filan demeden hemen uyumuşum. Uyandığımda sıcaktan nefes alamıyordum. Vücüdumda varlığından haberdar olmadığım ter bezleriyle tanıştım, pek memnun kalmadım.

Bu böyle olmaz dedik başka bir hostel aramaya giriştik. Bir sokağa saptığımızda karşımıza çok sevimli bir kafe çıktı, dışarısı kalabalık, mahallenin papazı kılıklı papaz, bizi içeri davet etti, açılışı varmış, o da kutsamaya gelmiş herhalde bilmiyorum. Girdik içeri, bize şeker, hindistancevizi sütlü kahve ve pasta ikram ettiler, sohbet ettik sahipleriyle, biz hostel arıyoruz, bildiğiniz bir yer var mı dedik.Yanımızı biri geldi ismi Şanrad, kendisi bir home stay'in yani hostelin işletmesini yapıyormuş aynı zamanda o kafede çalışıyor, daha sezonu açmamışlar, bize aynı fiyata klimalı oda vereceğini söyledi, geldik yere baktık, gayet güzel, eşyalarımızı öbür yerden aldık hop taşındık. Çok da iyi oldu! Şarad aynı zamanda yoga öğretiyor, sabah kalkabilirsek 6 buçuk'da çatıda kendisini yoga yaparken izliycez.

Burada yapacak çok şey var, hepsini yazıyor olucam...